Paradigmalar
Paradigma; bir duruma, olguya veya olaya bakış tarzıdır. Yargılama ölçütü sağlayan her türlü konu paradigmalar dahilindedir. Her insanın olaylar karşısındaki bakış açısının farklılığı, paradigmalarla yönetilir. Nasıl mı?
Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Okullar açılalı 1 ay olmuştur. İdealist bir ilk okul öğretmeni, sınıfta öğrencilerin temizlik alışkanlıklarını her hafta düzeni kontrol etmektedir. Okula sürekli üstü başı pis gelen öğrencisini dersten sonra yanına çağırır. Daha önce uyarılar yapmasına rağmen hala önlüğü ütüsüz, saçları dağınık, pis bir koku ile sınıfa gelmesi öğretmeni kızdırmıştır. Çocuğu biraz azarladıktan sonra Anne ve babasını okula çağırır. – Buraya kadar çocuğa ve ailesine hissettiğiniz durum/duygu/ bakış açısı kızgınlık/öfke/sorumsuz aile etiketidir. Fakat siz şu an sadece öğretmenin empatisi altındasınız.- Öğretmenin azarından sonra gözleri dolan çocuktan “Ailemi geçen yaz kaybettim ve dedemle yaşıyorum öğretmenim. Dedeme okula gelmesini söyleyeceğim.” cevabını duyduğunuz zaman ise hissettikleriniz Acıma/üzüntü/hak verme’dir. İşte bu değişikliği yöneten olgunun adı paradigmadır. Yani etrafımızda olup bitenler için bakış açılarımız, durumsal olgular ışığında değişmektedir.
Peki bizim bu durumsal olgularımızı, yani paradigmaları neler oluşturur? Bizler hangi durumda nasıl duygular yaşadığımıza nasıl karar veriyoruz?
Öncelikle bu durum biraz karmaşık ve coğrafyaya, kültüre, inançlara, yaşam tarzına, zamana ve yasalara vb.. göre değişiklik göstermektedir. Birkaç örnekle açıklamaya çalışayım; Köpek amerika ve avrupa toplumlarına bekçi veya ev hayvanı olarak nitelendirilirken, uzak doğuda eti yenen bir hayvandır (coğrafya/kültür). Arap yarım adasında el ile yemek yemek çok doğal bir olgu iken, avrupa toplumunda kabalık sayılmaktadır (kültür, yaşam tarzı). Bir imam için namaz kılmamak çok kötü bir durumdur fakat inancını sorgulamamış veya önemsemeyen müslüman için çok öenmli değildir (İnançlar). Yahut 18. yüzyılda kadının hiç bir hakkı yok iken 21. yüzyılda erkek ve kadın eşitliği tüm dünyada kabul görmüştür (zaman ve yasalar). Örnekleri arttırabiliriz fakat dikkat çekmek istediğim konu şu; kafamızda oluşturduğumuz yargı parametreler bu kadar değişken ise gerçekten yargılarımızdan nasıl bu kadar emin olabiliryoruz?
Karar ve yargılarımızda ilk başta olaya kendi açımızdan ve kendi olgularımızla bakıyoruz çünkü. İlk önce kendi durum ve hislerimizden data topluyoruz. Sonrasında yine kendi değer yargılarımızla / toplum normallerimizle yargılıyoruz. Hatta farklılıklardan rahatsızık bile duyabiliyoruz. Olayları bir çok farklı yönden ele aldığımızda ise, bu sefer farklı değer yargılarımız daha baskın gelebiliyor. Paradigmaların bu açıdan güçlerini kendi çıkarlarımız için bile kullanabiliyoruz. Ödevimizi yapamamamızın bahanesinin elektrik kesilmesi olduğu günleri hatırlasanıza, istediğimiz şey aslında paradigmayı değiştirerek bize olan bakış açımısını yönetebimekti. Evet günlük hayatta da çok uyguluyoruz, ya da bize uygulanıyor.
Özetle durumlar veya olaylara karşı paradigmalar ışığında kararlar verirken, olgu ile ilgili tüm bilgilerin toplandığına , kararlarımızın etkileneceği kişilerin kültürlerine ve inançlarına uyumuna ve zamanın şartlarına dikkat etmeliyiz. Unutmayın ki paradigmaları yönetebilmek için sadece doğru kurgulanmış değer yargıları yetmez, vicdan ve prensipler tahtrevellisinde adaletli bir denge kurulması da gerekecektir.
Burhan Şahin