Feminizm Bir Kadın Meselesi Mi?
Feminizm 19. yüzyılda hayatımıza girmiş 20. yüzyıla gelindiğinde sesini iyiden iyiye duyurabilmiş eşitlikçi bir sosyal hareket. Ortaya çıkış nedeni kamusal alanda erkeklerin sahip olduğu hakları elde etmek olsa da zamanla gelişip dönüştü ve hayatın her alanında kadın - erkek eşitliğini elde etmek için çabalayan bir hareket halini aldı.
Türkiye’nin bu kavramla tanışması ise henüz çok yeni sayılır. 80 darbesinden önce feminist söylem ancak sosyalizmle birlikte anılıyor ve geniş kitlelere ulaşmıyordu. Feminizmi güçlü olarak ilk kez 1984 yılında çıkan “Kadın Çevresi” dergisi ile duymaya başladık. Yani henüz çeyrek asır bir geçmişi olmayan bu hareket zaman içinde gelişti ve bugün; hayvan hakları, lgbti+ hakları gibi haksızlığa maruz kalan tüm kesimlerle birlikte, büyüyerek sesini duyurmaya devam ediyor.
Evet zaman içinde feminizm adına çok yol katettik ama henüz yolun yarısında bile değiliz. Feminizm, ateerkil düzene karşı kadın - erkek eşitliği için mücadele etse de maalesef şuan erkek ve kadınlardan oluşan geniş bir kesim tarafından “erkek düşmanlığı” gibi anlamsız bir yaftaya maruz kalıyor. Gerçekten de feministler erkek düşmanlığı mı yapıyorlar? Yaptıkları şey erkeklerin haklarını gasp edip gücü kendilerine geçirmek mi? Verdikleri bu mücadele sadece kadınların çıkarına mı?
Bugün Türkiye’de kadına şiddet ciddi bir toplumsal sorun. Erkeklerin en büyük ayıplarının “erkektir yapar” denilerek hafifletildiği toplumumuzda kadınlar, çocukluklarından beri fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Üstelik sadece ailede, iş hayatında veya sosyal çevrelerinde şiddet görmüyorlar. Hiç tanımadığı bir erkek şort giydi diye, kahkaha attı diye onlara karışma, şiddet uygulama hakkını kendinde görüyor. Buradan anlıyoruz ki feminizmi yaratan “erkek düşmanlığı” değil şiddeti günden güne artan “kadın düşmanlığı”!
Modern, geleneksel, eğitimli, cahil... nasıl bir ailede büyümüş olursak olalım her birimiz benzer deneyimlere sahibiz. Belki bizzat yaşadık belki de bir yaşayanın tanığı olduk. Ne şekilde olursa olsun toplumun dayattığı fedakar kadın algısına maruz bırakılarak büyüdük. Düşünün bir kez; bir erkek çocuğu evlenmeden önce her şeyden hevesini alsın diye teşvik edilirken kız çocukları ilk adet görmelerini bile saklayarak kadınlığa adım atıyorlar. Erkek çocuk sokakta arkadaşlarıyla top oynarken kız çocuk sofrayı kurması için annesine yardım etmeye zorlanıyor. Şu an pozitif ayrımcılık gibi lanse edilen doğum izni bile alt metinde ciddi bir sorun teşkil ediyor. Neden bu izin anneye tanınıyor? Bir çocuk sadece annenin bakımında mı olmalıdır? Çocuk doğduğunda onu bakması için anneye izin verilirken, üstünde eşit hakka sahip olan baba neden bu bakımdan muaf tutuluyor? 6 ay annesinin 6 ay babasının bakımında yaşını alan bir bebek hem daha iyi bir bakım almış olurken hem de bu uygulama ile hamile kalır bahanesiyle iş verilmeyen kadınların önüne geçilmiş olmaz mıydı?
Toplumun bize biçtiği rolleri, dayatmaları bir kenara bırakalım. Türkiye’de kadınlar her an savunmada gibi yaşıyor. Çocukluğundan beri erkeğe karşı hep daha fedakar olması ve bir adım geride durması gerektiği öğretilen kadın, üstüne bir de bu erkek topluluğuna karşı kendini korumak zorunda bırakılıyor. Bir kadın erkeklerin yanından geçerken eteğini çekiştirmek zorunda hissediyorsa, bindiği taksinin plakasını alma ihtiyacı duyuyorsa veya akşam tek başına eve dönerken adımlarını hızlandırıyorsa tüm bunların olmadığı, kendini güvende hissettiği bir düzeni istemesi sadece kadınları ilgilendiren bir durum mudur?
Kadına şiddetin varlığı erkekler için de büyük bir baskı. Tüm erkeklere potansiyel tehlike gözüyle bakılıyor. Bu algıyı yaratan da ataerkil düzenin beslediği erkek şiddeti. Bir kadın şiddete uğradığını belirttiğinde yasalar önünde gerekli korunmayı sağlayamasa da sosyal ortamda beklediği desteği alabiliyor. Hedefteki erkek büyük bir lince maruz bırakılıyor. Üstelik olayın doğruluğu araştırılmadan yapılıyor bu linç. Çünkü kadına şiddet toplum içinde o kadar kanıksanmış bir durumda ki kimse acaba gerçek olabilir mi diye düşünmüyor, sorgulamaya dahi gerek görmüyor. Biliyor ki daha önce binlerce örneği yaşanan bir durum şu an da yaşandı ve sonrasında da yaşanmaya devam edecek.
İşte feministler bu noktada bağırıyor. Gelin hep birlikte kadın hakları için savaşalım. Kadına çalışma hayatında, sosyal hayatta ve hukukta eşit hakları sağlayalım, bu hakka sahip olduklarını tüm topluma öğretelim ki kadınlar kendilerini daha güvende hissederken erkekler de üstlerine yapışan bu potansiyel tehlike algısından kurtulsun.
Üzgünüz beyler eğer erkek şiddetinin gönüllü bir üyesi değilseniz yapmanız gereken feminizme destek vermek ve birlikte bu hareketi başarıya taşıyarak erkeklerin üstüne yapışan bu algıyı yok etmektir. Tacizin olmadığı bir toplumda kimse adres sormak için yaklaşan bir erkeğe karşı kendini korumaya kalkışmaz, hiçbir erkek selam verdi diye azarlanmaz. Aklınızda bulunsun feminizm sadece kadınları değil siz erkekleri de özgür kılacak.
Pınar Aydın