İktisat ve Ahlâk Üzerine | II

Devamı - İktisat ve Ahlâk Üzerine | II

...Freud’a göre insanoğlu her zaman bir lider arayışı içindedir ve liderini örnek alır, örneğin bir subayın, bir generali örnek alması veya bir çalışanın, CEO'yu örnek alması gibi, bu anlamda liderlerin etki alanının oldukça geniş olduğunu söyleyebiliriz. Bir arı kovanı düşünün, kraliçe arının varlığı ve yokluğu ile bal üretiminin varlığı ve yokluğu iktisadi olarak pozitif ilişki içindedir. Böylece lider karakter olan kraliçe arı bal üretiminde mutlak bir etkiye sahiptir. Peki lider bir homo economicus’un etkisi? Homo economicus faydasını maksimize etme çabası içindeyken ahlaki ilke ve davranışlarına bir ara vererek karar alabilir. Bu ahlaki kaygılardan arındırılmış rasyonel kararın sonucunda lider homo economicus, bir kitleyi ve kitlenin refahını olumsuz etkilemiş olabilir. Bu homo economicus’ un bir milletin lideri olduğunu düşünelim. Ahlaka uygun olmayan yolsuzluk ve benzeri faaliyetlerle kendi faydasını maksimize etmenin millete refah kaybı yaratacağını düşünmeyecektir çünkü ahlaki değerlerinden arınmıştır. Bu noktada faydalarının arasında, bir sonraki seçimlerde yeniden iktidar olabilmek için yandaşlarının da faydasını düşüneceğini ve onların da faydasını maksimize etmek için nepotist davranışlarda bulunabileceğini ifade edebiliriz. Bu lider ve yandaşlarının fayda maksimizasyonu, oyun teorisindeki klasik oyunlardan Leyla ve Mecnun’un faydalarının dengeye geldiği noktaya benzer. Ancak Leyla ile Mecnun’ da sevgi neticesiyle oluşan bir denge varken burada kişilerin çıkarı neticesiyle oluşan bir denge söz konusudur. İnsanoğlu her daim faydasını maksimize etmek istediğinden ve liderin davranışları fayda maksimizasyonunu bir şekilde sağladığı için liderin arkasından gelenler de bu davranışa ayak uydurmaya başlar ve karar alırken ahlaki değerlerini bir kenara bırakarak, benci davranışlardan ötede duramaz böylece bireysel çıkarlar toplumsal çıkarların önüne geçer ve büyümedeki etkinliğin önünü tıkar. Lider homo economicus’ un ahlaklı ve adil olmasının önemi de burada gözler önüne çıkar. Bazı milletlerin başarılı bir ekonomi elde edememiş olmasının da yukarıda belirtilen sebeplerin bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür.

Güney Kore ve Kuzey Kore örneklerini inceleyecek olursak, yan yana ve aynı coğrafyada bulunan bu iki ülkenin birbirinden çok farklı iktisadi durumları vardır. Güney Kore, Türkiye gibi doğal kaynaklara sahip olmadığından, eğitim, adalet ve altyapı yatırımlarına önem verdi. Üniversitelerde yüksek teknoloji öğretilmekle kalmadı, geliştirildi. Demir yollarına ve çelik endüstrisine yatırımlar yapıldı. Doğal kaynak olmadığı için petrolü ithal edip işledi ve ihraç etti. Ayrıca kaliteli bir sistem inşa etmek isteyen Güney Kore, nepotist tutumlardan uzak durarak ahlaklı bir rekabet ortamını yaratmakta başarılı oldu ve bu adil ortamda şirketler, en iyiyi en uygun maliyetle ortaya koymak için yarışıyordu. Güney Kore’li liderler, devletçi politikaları inanarak uygulamış ve devlet çıkarlarını bireysel çıkarları üzerinde tutmuşlardır. Böylelikle milletin devlete olan inancı artmış ve sermayedarlar piyasaya rahatlıkla giriş yaparak kâr elde ettiler ve bugün bu şirketlerden birkaçı; Samsung, LG, Hyundai’dir.

Peki Kuzey Kore?

Kuzey Kore’ de halk hanedan için çalışmıştır. Hanedan ise rahatından taviz vermemek için halkın kontrolünü elinde tutmuştur. Bunun için eğitim seviyelerini de düşük tutmuştur. Haklarının ve özgürlüklerinin farkına varamayan halk hâlâ hanedanın rahatına çalışmaktadır. Burada Daron Acemoğlu’nun Why Nations Fail? kitabından bir alıntı yapmanın fayda sağlayacağı kanaatindeyim; “Kuzey Koreliler, girişim insiyatifi, yaratıcılık veya kalifiye işlere hazırlanacak yeterli eğitim olmadan, yoksulluk içinde büyür. Okulda aldıkları eğitimin büyük kısmı rejimin meşrulaştırılmasına destek sağlayan katışıksız bir propagandadan ibarettir; bilgisayar şöyle dursun, kitap sayısı bile azdır. Okul bittikten sonra herkes 10 yıl askerlik yapmak zorundadır. Bu gençler mülk edinemeyeceklerini, bir iş kuramayacaklarını ve yaşamlarını sürdürmek için yasadışı ekonomik faaliyetlere girişseler bile, yaşam standartlarını yükseltemeyeceklerini bilirler.” Bugün, Kuzey Kore’nin kendine ait internet tarayıcısı olup, hanedan halkın ne bilmesini istiyorsa ona göre erişimlere izin vermektedir. Bu çizgide 21. yüz yıla ulaşan Kuzey Kore yönetimi despot tutumlarıyla halkın eğitim hakkını, iletişim ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayarak ahlaki olmayan tutumlarıyla iktisadi gelişimin de önüne bariyer kurmuştur.

Türkiye'yi de örneğe alırsak, topluma sömürü etkisi yaratan ve büyümeyi olumsuz etkileyen birtakım faaliyetlerin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Belirtilenlerin ışığı ile; nepotizmin ekonomiye etkisine baktığımızda rekabeti yok ederek bazı şirketlerin doğal olmayan yollarla monopolleşmesine neden olur, bu monopolleşme sonucunda ise rekabet gücü olmayan diğer şirketlerin üretimini düşer. Böylece uzun vadede şirketlerin iflasına dahi zemin hazırlar ve iflaslar sonucunda istihdamdaki azalmayla beraber refah kaybının bir sebebi olarak karşımıza çıkar ve ahlaki olmayan bu davranış/davranışlar ekonomide negatif etki yaratır.

İktisat ve ahlak konusu, hükümet ile halk arasındaki ilişki üzerinde nasıl bir etki barındırır?

Devlet halka hizmet için var olan bir olgu iken, hükümet bu hizmetleri gerçekleştirmek için vardır. Ancak bugünün hükümetleri halka hizmet değil, halk hükümete hizmet için var olduğundan hükümet yetkilileri ve bürokratlar rant elde ederken, halk refah kaybına uğrar.

Sonuç olarak, iktisadi düşünce ile iktisat teorisine zemin oluşturulan Antik Yunan’dan bu yana düşünürler ve bilim insanları mensubu olduğu dinin, kültürün ve toplumun ahlaki yapısının etkisi altında kalarak iktisat biliminin gelişimine neden olmuştur. Tarihte faize karşı ne kadar olumsuz bakılsa da günümüzde faiz ekonomi biliminin en önemli unsurudur, ayrıca hizmet sektörünün üretime reel bir değer katmadığı görüşü günümüz koşullarında kesinlikle iddia edilemez. Homo economicus faydasını maksimize etmek isterken bir başkasının faydasını azaltır, eğer homo economicus kitleleri etkileyebilecek bir güce sahipse ahlaki olmayan tutum ve davranışları olumsuz örnek oluşturabilir ve bu yolla kitleleri yanlış yönlendirebilir. Ayrıca nepotist davranışlar rekabet ortamını zarara uğratarak ekonomik refahı olumsuz etkiler. Toplumun ve liderin ahlaki yapıları itibariyle bir ekonominin adalet, eğitim ve düşünce sistemi gibi ekonomiye etki edecek bir çok unsur şekillenerek refah üzerine etkide bulunur. Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere iktisat ve ahlak arasında ilişki olması muhtemel görülmektedir.

Makalenin anlaşılırlığı için detayıyla öğrenmek istediğiniz kavramları soru olarak sorabilir veya yorumlarda belirtebilirsiniz.

Saygılarımla

Sağlıklar dilerim 

Ahmet Doğukan BaştürkFounder - avucumdakigelecek.com

KAYNAKÇA

- ACEMOĞLU, Daron ve James A. Robinson, Ulusların Düşüşü, (Çeviri: Faruk Rasim Velioğlu), Doğan Kitap, İstanbul: 2013

- WEBER, Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, (Çeviri: Gökhan Rızaoğlu), Oda Yayınları, İstanbul: 2017

- KÜÇÜKKALAY, Abdullah Mesud, İktisadi Düşünce Tarihi, Beta Yayım, İstanbul: 2019

- KÜÇÜKKALAY, Abdullah Mesud, Adil Fiyat, Ötüken, İstanbul: 2017

- Freud, Sigmund, Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi, Oda Yayınları, İstanbul: 2019

İzleme 288

Gönderiye yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir! Giriş Yap