Bencillik ve İllüzyon

Çevremize kayıtsız kalmak, toplumu aşağılamak, durmaksızın bir şeyleri eleştirmek ve hayat boyu süren yıkıcı bir düstur edinmek bugünlerde popüler olan bir kişilik rahatsızlığıdır. Bu en azından benim için öyle. Kabul görür ya da görmez ama toplumu yargılamak, yalnızca bireyin kendisini yüceltmesine yarar. Veya yücelttiğini sanmasına…

Hiç şüphesiz, benmerkezcilik zor bir durumdur. Dünyanın kendi çevresinde döndüğünü düşünen ve düşündürmeye meyilli olan, kişilerin etrafında kurduğu çemberden istediği zaman içeri alıp, istemediği zaman çıkarn, karşı taraftan fedakarlık bekleyen ama kendisinin çok küçük bir özveride dahi bulunmayı akıl edemediği bir durum. Çünkü isteği kendi çıkarlarına uyan herkes ile yakın ilişkiler kuran bireyler, yine kendi isteğiyle birlikte yalnızlaşır. Bu durum bireyin bencilliğiyle yarattığıdır.

Çevresine karşı dahi görünür ama yalnızca bir illüzyonisttir. Kendi içerisinde bir dinamiği bulunmasa da gerçekdışı bir hayal ile kendi kimliklerini aramaktan başka bir şey yapmazlar. Değişkenlik gösteren duygularıyla kişisel çıkarları için insani ilişkileri yerle bir edebilir. Bu, bireyin sosyal zekasının da bir ürünü olup, insan ilişkilerinde başarısız olmasının belki de ilk sorunsalıdır.

”Benmerkezcilik”

Ne de olsa Türkiye’de herkes belli belirsiz birçok sebepten ötürü kendini özel zanneder. Eğer bir birey, geleceğine dair somut bir şeyler ortaya sunamazken, kendini diğer insanların karar mekanizmasına yerleştirdiğini sanıyor ise, işte o zamanlarda yanılgılar ortaya çıkar. Hayali bir merkeziyetin içerisinde varlığını sürdürmesinin ne derece doğru olduğunu tartışmak da yersizdir.

Varılan nokta değişkenlik göstermezken, asla değişmeyecek olan şeylerin varlığı bu tip insanların biçilmiş kaftan olduğunu düşündürüyor. Oysa, bu insanların kişisel gelişim uzmanlarından pek de bir farkı yok. İkisi de diğer insanlara yol gösterdiğine inan ve farzı misal yoldan çıkanları yola getirmeye çalışan akıl vericilerdir. Kendilerine bir fayda sağlayamadığı gibi, bir başkasının hayatına bilgi sahibi olduğu sandığı şeyleri dikta etmeye bayılırlar.

Kişisel olarak kendilerinin geliştiklerini düşündüklerinde, aslında tam anlamıyla bunu başaramadığı için de son derece ilginç bir çelişkinin içerisine girerler. Dolayısıyla da başaramadıkları şeyleri birilerine dayatmak ve diretmekten çok da memnundurlar. Kendileri ile çeliştikleri ve dahası pek çok detay sonrasında ortaya çıkan kişisel hezeyanlarını içerisinde sıkışıp kalırlar ama kendileri dipsiz kuyulardayken, birilerini su yüzeyine çıkaracağını iddia etmek en sevdikleri şeydir. Bu durumda, kişisel gelişimciler de en az bu tipolojik benzerlikle başarısız girişimleri ile diğer insanlarla yarışır.

Üretmekten çok eleştirir, eleştirdikçe de bazı şeyleri tüketir. Peki, birey neden kendi karanlığının farkına varmaktan acizken, çevresindeki insanlara neden böylesi enteresan ültimatomlar sunmaya cesaret edebilirler?

”Empati Yoksunluğu”

Belki çevre, belki doğmatik sebepler, belki kişilik, belki de aile kavramı hayatımızın çok büyük bir kısmını işgal ediyor. Bugün yaptığımız her etik davranışın ise mantıklı bir açıklaması var. Tam aksi yönde bir de etik dışı tarafı da olduğu gibi. Ki bazı cümleler de bir bakıma bazı şeyleri çok net bir şekilde açıklıyor. Örneğin; tembele iş buyur, sana akıl öğretsin. Bu davranıştan doğan hareketle, kendi kararlarını alırken hatalarından kaynaklı tecrübelerden faydalanan birçok insanın aksine, tavsiye verme konusunda birçok insana göre daha ısrarcı tavır alan bireylerin samimiyetleri bir yere kadardır.

İçerisinde bulunduğu topluma yabancı olanlar, tek taraflı bir eleştirel bakış açısı yüzünden oldukça kalburüstü bir hayat sürer. Kadınları, çocukları, ailesini, hayvanları, bitkileri ve bilumum tüm canlılardan nefret eden bir bireyin kendini sevmesi mümkün değildir. Kendi dışındaki insanlara karşın alacağı reaksiyonları az çok tahmin edebilir, bu tipolojideki insanların, çıkarcı iş birlikleri kurmaya hevesli olduğuna emin olduğumu söyleyebilirim. Birçok konuda ustadır ya da öyle görünür. Fakat “diyalog kurar” ya da “empatik yaşar” derseniz çok büyük bir yanılgıya düşersiniz. Çünkü bu tip bir ilişki kurmakta usta olsalar da yeterli derecede bir yeti sahibi olmamaları sebebiyle çokça öyle görünmeye meraklıdırlar. Bu durumun başka da bir açıklaması olamaz.

Geleceğe karşı bakışı stabil olsa da kendi istekleri doğrultusunda olmayan şeyleri eleştirmekte hak bulmak ve bunun sebebi olarak da seçilmişlik duygusunu beslemek derinlerine gizlenmiş bir şeyden ötesi değil. Halbuki, bireyin kendisini bu kadar benimsemesi yanlış. Çünkü insanları dilediği gibi yargılamak için ilk önce bu hakkı kendisinde nasıl ve neden gördüğü çok önemlidir.

Her şeyi kendi üzerinden anlamlandıran insanlardan uzak durmak gerekse de toplumdan nemalanan bu tip bireylerin benzer şeyler ile ilintilenmesinin ne mantıklı ne de sağlıklı bir yönü var. Bu yüzden, birey özgürlüğünü kendi kararlarıyla almak zorundadır. Ki dış faktörlerden biri olan bensmerkezciler ile olan ilişkilerinde bu gerçekleri unutmamalıdır. Aksi halde ne olacağını düşünecek olursanız, aslında sizi yoran, kıran, üzen ya da yolunuzdan eden şeylerin bir toz bulutundan başka bir şey olmadığını anlamamıza yetiyor olacaktır. İyisi mi gözden geçireceklerinizin olduğunu düşünüp, sizin de ne gibi reaksiyon alacağınızı belirlemek gibi faydaları olduğunu da unutmamak gerek.

Milliyet Gazetesi, 12 Mart 2020

İzleme 211
Etiketler : güney güneyan

Gönderiye yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir! Giriş Yap