Estetik ve Ekoloji
Modernizme kadar gelinen klasik ve idealist düşünce sürecinde doğa kaynağının temel alınması, Avrupa resim sanatında doğadan estetik duyular yoluyla alınan hazzın etkilerimi yansıtmaktadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri, ekoloji, sanatçılar tarafından duyumsal hazzın kaynağı olarak algılanmıştır. Sanatçıların hem hayal güçleri hem de yaratma süreçleri, çevrelerinde gördükleri varlıkların çeşitliliğiyle orantılı olarak artmaktadır. Bu yüzyılda, Sanatçılar, Peyzaj resim anlayışıyla atmosfer ve romantik ruhsal anlayışla birlikte derin bağlar kurmuşlardır. 17 yüzyıl İngiliz romantik sanatçısı John Constable’ın gökyüzü resimlerinde en yakın doğayı gökyüzü olarak temsil etmektedir. Constable’nin “Landscape after Teniers” 1823 tarihli çalışmasında, doğanın dinginliğiyle bulutların ve ağaçların canlı renkleriyle örtüşmektedir. Çalışmanın arka planında yer alan bulutlar, sanatçının doğaya sadık kalmak gibi bir niyetini öne çıkarmaktadır. Constable’nin izinden giden çağdaşları Claude Lorrain, Turner ve David Friedrich gibi sanatçılar doğanın etkilerinin ruhsallıklarına yansıtmaya devam etmişlerdir.
İnsan-doğa arasındaki çelişkiler (en az uyum kadar) tarih boyunca süregelmiş çözümsüzlüğe dayanmaktadır. Bu çözümsüzlükten dolayı insan, varoluşunun bilinciyle kendi varoluşunu güvence altına almak istemektedir. Modern sonrası doğa anlayışının estetiksel düşünceden ayrılmasıyla Artık Endüstriyel malzemelerin (meta) referans alınmasıyla birlikte endüstri toplumunun doğayı çözme adına bozma gerçekliğini görünür hale gelmiştir. Sanatçılar bu noktadan sonra ekoloji politikalarına dahil olan sanat anlayışlarıyla birlikte dikkat çekme ve ekolojinin tüm yönlerini anlamamıza aracılık eden sanatsal pratiklerle sağlamaya başlamışlardır. Bu süreçte, sanatçıların doğanın yeni savunucuları arasında olması adına önemli görünmektedir.
Doğa, insanın güzellik duygularının yanı sıra ekolojik duyarlılıklarını etkilemektedir. Ekoloji, insanın estetik tercihlerinin zaman içerisinde belirleyicisi ve değişimin yansımasıdır. Bu yüzden doğa anlayışından ekolojik tasarıma duyulan gereksinim, güzellik deneyimlerinin tasarım ve yorumlamasını sağlamıştır. Bu disiplin içerisinde aranan uyum, çeşitlilik içerisindeki bütünlüğün duyusal yanıtları için önemlidir.
Doğanın estetik düşünce tarihindeki durumu, duyumsal kararların yansıtılmasında daima öncelikli olmuştur. Yansıtma süreçleri içerisinde, kesinlik arayışlardan başlamak üzere, doğanın referans alınması, klasikten çağdaş anlayışlara kadar geçerli olmuştur. Kusursuz güzelliğine hiçbir zaman tereddüt edilmeden inanılan doğa, sanatçılar tarafından estetiğin ekolojik önceliğine sahip model olarak kurgulanmaktadır.