Korku Dimağı

Korku, bir tür çatlaktır. Zamansızca ruhu kemiren, kemirdiği ruha çaresizliğe aşılayan, hafızaları bulanıklaştıran, yalanlar yaratan, değişim ihtiyacına saldıran, sözü anlamsızlaştıran, kişiyi bambaşka bir hale getiren ve daha da acısı kişiyi olduğu kişiden farklılaştırandır. Egemen akılların toplum nezdinde önemli bir kesime etki ettiğini de düşündüğümüzde, bireysel ya kitlesel halde gerçekleştirilen eylemlerin nötrleşmesini sağladığı apaçık.  İçinde bulunduğumuz çağ için korku çağı diyenler de oldu. Bu tanımlamaların tümünde, korkunun nesnesi egemen akıllardı. Kadınlar, işsizler, muhalifler veya hak talep eden herkesi içine çekerek genişledi. Bugün ise herkes bu çemberin dışında kalmak için var gücüyle elinden geleni yapıyor. Hem de korkuyla, çaresizlikle, yalanlarla, farklılaşmalarla…

 

Bireysel korkuların bulaşıcılığı en nihayetinde kitleleri de derinden sarsar. Benlik denilen olgu, akılların baskısından kurtulmaya çalıştığında ise olan olur. Farkındaysanız, bu sayede otoriter birtakım unsurların devreye girdiğini düşünenler sayıca hiç de az değildir. Nihayetinde manipülasyon malzemeleri üretmek kadar kolay bir şey yok. Bundan doğacak hareketle; kitleleri manipüle edenler olmasaydı eğer, manipüle edilmiş kitleler de var olmayacaktı. Ve bu kitleler manipüle edildiği için kaosun yaratılması ve yönetilmesi kolaylaştı. Yaratım sürecinde başvurulan ilk etkenin korku olduğunu da kabul edersek eğer, manipülatör kimselerin bu bireysel ya da kitlesel eylemleri yönetmesi kadar normal bir şey olamayacağına hemfikir olabiliriz. Çünkü her korkunun bir satıcısı, her manipülasyonun da bir alıcısı var.

Optimist olmayı her zaman savunurum ama bu dileğim, neyi talep ettiğini bilen kişiler tarafından kulak asılmalıdır. Çünkü eğer iyimser olmak kişiye zarar veriyor ve bir eylem olarak ortaya çıkmıyorsa bu dileğinden çok da haberdar sayılmaz. Yaşamın içindeki o gizi bulmaya ve o giz sayesinde var olmaya çalışmaya gayret etmek kadar ne istediğini bilen bir umut beslemeliyiz. Aksi halde aptal bir karamsar olmaktan farklı sayılmayız.Korkularımızla yüzleşmediğimiz, cesur davranmaktan geri adım attığımız ve her şekilde bir nedenselliğe bağladığımız düşüncelerimiz bizi biz yapmaktan alıkoyabilir. Belki de bu yüzdendir ki; kötülüğün sıradanlaştırılması sonrası korkularımızdan arınmamız en geçerli yol olabilir.

Bir yaşam belirtisi olduğunu da savunanlar var. Buna yok diyemeyiz; pek de ala olabilir ama insani duygular içinde varlığını sürdürmekte ve gizlenmekte onun gibisi yoktur. Korkular da çeşitlidir; hem de çokça! Kendi düşüncelerinden ve arzularından korkanlardan tutun da neyin üstüne gitmeye çalıştığını bile bilmeyen, korkularının küçüldüğünde ortaya çıkan hissin ne olduğunu bilmeyen kişilerin varlığı da bir gerçek ama korkulara direnç gösterilmezse, dünya da kişi de ağırlaşır. Ve taban tabama zır isteklerle boğuşup kalır.

Geçmişinizdeki insanların, yaşananların ve mevcut durumların bilinçaltınıza atmış olduğu bir düğüm olduğunu düşünebilirsiniz. İnsanlar korkularını yendiği taktirde hayatın tümden anlamsızlaşacağını düşünür. Oysa yaşamın kendisi kendini sonsuza dek türetmekte usta bir canlı. Bu gerçeklere rağmen korku dağı yaratmak da bir seçim elbette. Fakat bu çatlağı beslemek de önüne bir şeyler tıkamak da bizlerin elinde değilse kimin elinde?

İzleme 215
Etiketler : güney güneyan

Gönderiye yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir! Giriş Yap