Merkezileşmek
Türkiye ilk alışveriş merkezi ile 1988 yılında tanışmıştı. O dönemlerde görkemli denebilecek bir şekilde açılışı yapılan Galleria, kısa sürede yalnızca o bölgenin değil tüm İstanbul’un çekim merkezi haline geldiğini söylemek mümkün.
Galleria’dan sonra ise Türkiye’de AVM yatırımlarının sayısı hızla arttı ve halen de inşaat halinde olanları görmek mümkün. AVM yatırımlarında artan ivme perakende sektörünü de büyüterek, farklı AVM’lerin de çeşitlenmesine yol açtı. Bundan daha birkaç yıl öncesine kadar AVM deyince kapalı bir alan içinde sıralanmış mağazalar, yeme içme alanları ve sinema bölümü aklımıza gelirdi, ama bugün bakıldığında AVM’ler birer yaşam merkezi haline gelmiş durumda. Kimisi yaptıkları yatırımlar ile metro ve diğer toplu taşıma araç güzergahlarının proje dahilinde AVM bağlantısı kurarak bunu başarıyor, kimisi de cadde alışverişini ön plana çıkarmak için açık alan ve cadde konseptini belirliyor. Temel amacın AVM kültürünü farklı inovatif edisyonlar ile tüketiciye sunmak olurken, ön plana çıkacak yenilikler yaparak bunu yapacağını düşünen yerli ve yabancı birçok yatırımcı var. Peki, toplum zaman algısının yitirilmesine sebep olan bu yerlerde yeterince mutlu mu?
“Alışveriş Merkezlerine Alıştık mı?”
Aslında değiller. Fakat YA-SED verilerine göre, Türkiye’ye son dönemde giren 150 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın 14 milyar dolan AVM yatırımcılar oldukça mutlu görünüyor.
Bu çeşitlilik yeni projelerle de artmaya devam ediyor. Bugünkü tabloda ise Türkiye’de toplamda 426 AVM bulunuyor. Nitekim Türkiye’de alışveriş merkezi kültürü, yaşam biçimimizi, alışkanlıklarımızı, şehir dokumuzu bir hayli değiştiren, alışkanlıklarımızı dönüştüren dikkat çekici bir fenomen haline gelerek; hızlı şehirleşmenin ve tüketim ekonomisinin kurulduğu dengeler dolayısıyla hayatımıza girdi. Bu bağlamda alışveriş merkezleri, insanların birçok şeyi aynı anda bulması ve bu kurgunun hayatımıza entegre edilmesiyle bugün olmazsa olmazları arasında bulunuyor, ama biz onlara ne kadar alıştık?
Artık şehirlerin yeni cazibe merkezleri olarak onlar anılması için temel gereksinimlerden birinin alışveriş merkezi olduğu gerçeğiyle başbaşayız. Hatta bu konuda gerçekleştirilen rakamsal verilere bakılırsa da sektör ciddi bir büyüme potansiyeli taşımakta. Haliyle yabancı yatırımcının ülkeye giriş kapılarından biri olarak algılanması da gerekiyor. Bu sayede yabancı markaların batılı ülkelerle eş zamanlı olarak Türkiyeli tüketiciye sunulabilmesi, alışveriş merkezlerinin bu hızla açılmasının sebeplerinden biri olarak gözümüze çarpıyor. Ayrıca son on bazı kontrol edildiğinde ise Türkiye’de alışveriş merkezlerine yapılan yatırımın kırk milyar dolara ulaşmış olduğunu da görüyoruz.
Tüm bunlara rağmen ANKA Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Cemil Ertem, “Türkiye’deki manzaranın sağlıklı olmadığını” düşünüyor. Çünkü “gelişmiş metropollerde, çalışan insanların hayatını kolaylaştıran bu merkezlerin bulunması gerektiğini” söyleyen Ertem, “bir planlama çerçevesinde, ulaşımı kolay, toplu taşıma araçlarının o yapıların içine kadar ulaşabildiği, az ve kaliteli yapılar olması gerekliliğini” vurguluyor. Bugün Türkiye’de ise bu durum biraz farklı seyrediyor.
“Kiralanabilir Alanlar Artıyor”
Alışveriş Merkezleri Yatırımcıları Derneği’nin 2013 yılında yayınladığı değerlendirme raporundan da bahsetmek istiyorum. Bu rapora göre, Türkiye’de kişi başına düşen kiralanabilir alışveriş merkezi alanı açısından en yoğun şehir Ankara. 1.000 kişi başına 246 metrekare kullanılabilir AVM alanı olan Ankara’yı sırasıyla İstanbul, Karabük ve Bolu takip ediyor.
Avrupa’da ise Cushman&Wakefield’ın perakende sektörü ile ilgili Mayıs 2018’de yayınladığı raporda ise 1.000 kişiye düşen kiralanabilir AVM alanı açısından zirvede Norveç bulunmakta. 1.000 kişiye 857 metrekarelik kiralanabilir AVM alanı düşen Norveç’i sırasıyla Estonya, Lüksemburg, Finlandiya ve İsveç takip ediyor.
Rapordaki araştırmaya konu olan 33 ülke içinde Türkiye 147 metrekare ile 25. sırada yer alıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’yı da inceleyecek olursak eğer, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 kişi başına 2,19 metrekare alan düşerken, Avustralya’da bu miktar 1,03 metrekare.
“Merkezileşme Sebebiyle Revaç Var”
Merkezileşmiş olmaları sebebiyle rağbet görüyor olduğuna hemfikir sayılabiliriz. Çünkü ortalama bir haftasonu tatilinde hepi topu kırk sekiz saatiniz var. Doğal olarak trafik ve popülasyondan kaynaklı olarak bir yerden bir diğerine geçmenin uzun ve yorucu olacağı gerçeğini kabullenmelisiniz. Dolayısıyla zaman kaybetmemek ve bir bakıma da her şeyi bulabilmek üzere AVM yollarını arşınlamak daha cazip geliyor. Öyle ki; tüketim ürünlerinde artık merkezileşme kabul gören bir gerçek. Artık birçok insan için para ve zaman kavramları daha değerli. Ayrıca sosyo ekonomik durumları birbirine benzer insanların dünyanın dört bir yanında aynı davranışları sergilediğini bilmenizde fayda var.
Merkezileşmek kimi zaman korkutucu olabilir. Ve korku etkeni her zaman gizemli ve de caziptir. Kimi kimselere göre de alışveriş merkezleri, zaman ve amaç algısını yitirmek amacıyla tasarlanmış devasa yapılar olarak görülüyor.
Bir açıdan da şu gerçekle de yüzleşmek zorundayız. Orta ve yüksek öğretim sonrasındaki sürecin devamında istediğini bulamayan genç nüfusun büyük çoğunluğunu AVM’de istihdam ediyor. Şık ve çoğu zaman zahmetsiz olan bu iş kolu, aynı zamanda sosyal haklardan uzak ve ucuz iş gücünü temsil edecek nesiller yaratıyor.
Elbette AVM’ler birçok ülke gibi Türkiye’de de yaşam tarzı anlamında büyük bir yol katedilmesini sağlasa da tüketim odaklı bir tüketici modeli benimsendi. Eleştirmek ya da eleştirileri pozitif anlamda anlamlandırmak da bizlerin elinde. Avusturyalı filozof ve toplum eleştirmeni Ivan Illich’in bir sosyolojik tespitiyle bitirmek istiyorum. Illich, “Çok daha fazla sayıda bebeğin inek sütüne ulaştığı doğrudur. Fakat zengin olsun, fakir olsun, tüm annelerin sütü de kuruyup gitmektedir. Bebek, biberon ihtiyacıyla ağlamaya başladığında, yani, organizma bakkaldan gelen süte kavuşmaya ve böylece de görevini ifa edemez hale gelen memeden yüz çevirmeye alıştırıldığında, tiryaki tüketici doğmuş olur.” Bugünkü tablo bana bunu andırıyor.
Milliyet Gazetesi, 16 Haziran 2019