Prekarya
İngiliz iktisatçı Guy Standing, prekaryayı halk arasındaki yeni bir sınıf olarak tanımlıyor. Kavramın ortaya çıkışı ise 2009 yıllarını buldu. Dezavantajları da tıpkı kelime anlamı gibi güvencesizliği, belirsizliği, istikrarsızlığı ve tehlikeyi barındırıyor. Olabildiğince esnekleşen bir istihdam rejimiyle örtüştüğü için de sürekli olarak değişken işlerde geçici bir statüde çalışan prekarya, düzen yoksunluğu çekiyor. Peki, gelecek süreçle birlikte değişen tüm bu dengeler bizleri nasıl etkileyecek? Tüm dünya ulusları bir bakıma “küresel bir biçimde bu sınıfa ait olacak” diyebilir miyiz?
“Küreselleşmenin Çocuğu”
Belki de evet. Çünkü bu kavram, “küreselleşmenin çocuğu” olarak da lanse ediliyor. Prekarya olgusunun oluşumu da bu anlamda birçok çelişkiyle dolu. Sömürü düzeniyle eşdeğer bir iç mekanizmayla var olduğunu da söyleyebildiğimiz gibi, bu olgu neticesinde içerisine dâhil olduğu bu durumdan herhangi bir çıkış stratejisi bulunduğunu söylemek de zor.
Standing, 1980 sonrası değişen üretim ilişkilerinde prekarya sınıfının proletaryanın yerini aldığını savunurken, söyleminde haklı olabilir. Sebebi de prekaryalar, proletaryanın sistem karşıtı tutkularının aynısını ve belki de daha fazlasını dezavantajıyla birlikte taşıyor. Bu bağlamda Standing’in haklı olduğu gerçeğiyle birlikte, son dönemde gerçekleşmekte olan çalışma şekilleri bunu doğrular nitelikte.
İyi eğitimli olsun ya da olmasın, yeni bir ufuk açsın veya açmasın, artık geleceksizlik ve güvencesizlik sebebiyle birçok açıdan prekaryanın proleteryadan farksız. Hal böyleyken, ideallerin gerçeklerle yarıştığını, hayallerin yerini imkânsızlıkların aldığını, rağmenlere rağmen tüm bunların bir sınıf doğuracağını söyleseler, sanıyorum ki akıl sır almazdı. Fakat artık günümüzde bu kavrama dair çalışma stillerinin doğdu. Çalışan yoksullar, güvencesiz gelecekler, kendi işini kurma fikriyle yanıp tutuşan bireyler, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın en tehlikeli grupları arasında gösteriliyorlar. Gösterilmekte de pek ala hakları…
“Manipülasyona Açık”
Standing’e göre prekarya tehlikeli bir sınıf olmasının sebebi ise, prekarya içindeki kişilerin birtakım kirli odakların sesini dinlemeye, oylarını ve paralarını giderek nüfuzu artan siyasi bir platforma vermeye oldukça meyilli olmasından kaynaklı. Bu açıdan sanırım en yakın tarihten örnek vermek gerekir ise Soma’da yaşanan ve üç yüz bir maden işçisinin hayatına mâl olan facia gösterilebilir. Neden derseniz de, yaşanan bu acı olay sonrasında birkaç günlüğüne bu olayı hatırlayıp, sonrasında madencilerin ve ailelerinin nasıl hayata devam ettiğini umursamayan büyük bir kitlenin varlığını da düşünecek olursak, böylesi bir facia sonrasında güvenceli işlerin de bir o kadar güvencesiz olduğunu anlıyoruz. Fakat sistematik şekilde geçici işlerde istihdam edenleri de düşündüğümüzde toplum nezdinde kim neyi dert ediyor olabilir?
İşte burada sınıfların ayrılığı kadar, empati yoksunu toplumların varlığını da görebiliriz. Toplumsal açıdan da çok ciddi bir sorun. Prekarya, bu anlamda bu yüzyılın bir kilometre taşı olarak görülmelidir. Çoğalmakta olan orta sınıfın da sınıfsızlaşması sonrasında da birçok kesim bu sınıfa dâhil olacak. Ve belki de farkında dahi olmadan bu gruba dâhil oldular bile. Sistem çarklarının böyle devam etmesi sonrası er veya geç bu gerçekle tanışacağız ama şimdilerde işsiz, güvencesiz, kayıt dışılık sebebiyle birçok açıdan manipülasyona açık ve yönlendirilebilir bir kesimin doğması 21’inci yüzyıla atılan bir çentik olabilirken, çoğunluğun gücüyle radikal bir bakış açısı yaratması ise yakın bir gelecekte an meselesi.
Bu öyle bir durum ki; emek ve işgücünün tırpanlanması, hakların yeterince alınamaması neticesinde yeni kuşağın nesiller boyunca boğuşması gerekecek. Beyaz yakalılık ile sunulan sahte özgürlüğün uyuşturduğu zihinler, haklarını savunamayan eğitimli bir kitleyi peşinden sürükleyeceği gibi, hakların savunulmasını da zorlaştırıyor. Böylece, artan işsizlik, güvencesiz ve kısa süreli çalışmalar her gün yeni bir çalışan yoksul profili oluşuyor. Standing’e son kez değinmek istiyorum, çünkü en haklı olduğu nokta, prekaryanın oldukça tehlikeli olduğudur. Çünkü seçme şansı elinden alınan bir birey, elbette bu sisteme karşı kendini koruyamaz. Fakat nasıl ya da ne şekilde olacağı belirgin olmasa da sınıflaşamayanların sınıflaşması gerekiyor. Aksi halde gelecek çeyrek asırda Türkiye’yi prekaryanın domine ediceği kesin.
Teori Dergi, 13 Haziran 2020