İş Hayatı ve Mutluluk
Günümüz dünyasında hayat, maddi çıkarların ön planda olması nedeniyle bizleri daha iş odaklı yaşamaya itmiştir. Haftada ortalama kırk saat vakit harcadığımız bu çevrede devamlılığımızı sağlamak için gerekli en önemli psikolojik parametre mutluluktur. Peki iş hayatımızda mutlu muyuz? Gelin bu soruya farklı açılardan beraberce bakmaya çalışalım.
Mutluluk (öznel iyi olma) kavramı, karmaşık ve değişken bir olgudur. İş hayatında da genel olarak mutluluğu, olumlu duyguların/hislerin olumsuzlardan fazlalığı olarak ele almalıyız. Mutluluk bir amaç değildir ve olmamalıdır. Mutluluğu her zaman bir süreç olarak kabul etmeli ve amaçlarımıza ulaşmada iç dengemizi sağlayan bir algı biçimi olarak düşünmemiz gerekir. Örneğin bir filmin sadece konusunu ve sonucunu hızlıca öğrenirseniz bu sizi mutlu etmez ama filmi izleyerek o duyguları yaşarsanız, süreç boyunca mutlu olursunuz. Mutluluğu sağlayan en önemli parametreler ise bu algı çerçevesinde kendimizi gerçekleşirebilmek, hedeflerimize ulaşabilmek ve bu yolculuktan keyif almakla iliglidir. İçinde bulunduğumuz anı, karşılaştıklarımızı, acısını ve tatlısını sevebiliyorsak, mutluyuzdur.
İş hayatı ise hedefler, amaçlar ve yapılacaklar listeleri üzerine kuruludur. Hayattaki amaçlarınız ile sevdiğiniz, yapmaktan keyif aldığınız noktaları kesiştirebilirseniz, iş hayatınızda da doğru hedefler üzerinde olur ve amaçlarınızı sağlam temeller üzerine oturtmuş olursunuz.
İş hayatındaki mutluluk da bu temeller üzerine kurgulanmış üç ayaklı bir sandalye gibidir. Sandalyenin oturduğunuz kısmı bu amaç ve hedeflerinizi oluşturur. Sandalyenizin bulunduğu zemin, ülke ve kültürel koşullarla iliglidir. Üç ayağından birincisi maddi tatmindir. Emeğinizin maddi karşılığının yeterliliği ve dengesi ile ilgilidir. İkinci ayağı ise mesleki tatmin ve yapılan işin sevilmesidir. Tutku ile çalışmak, işi yaparken keyif almak, işi benimsemek ve kendini daha da geliştirmeye çalışmak, iş hayatındaki mesleki tatmini oluşturur. Üçünü ayak ise sosyal ortam ve arkadaşlıklardır. Çalışma ortamı, iş yerinin sağladığı imkanlar, arkadaşlık ettiğiniz insanlar mutluluğunuz için en önemli etkiyi sağlarlar. Çünkü o insanlarla rakipsiniz, o insanlarla bir şeyler paylaşıyor, o insanlara güvenerek işler yapıyor, o insanlarla beraber eleştiriyor ve o insanlarla eğleniyorsunuz.
Sandalyedeki oturduğunuz bölge küçükse size hep rahatsızlık verir. Sandalyeyi koyduğunuz zemin bozuksa sürekli sallantıda olursunuz. Sandalyenin bir ayağı kısa ise dengede durmak için kendi ayağınızı kullanırsınız ve uzun vadede sizi yorar. Sandalyenin iki ayağı da kısa veya dengesiz ise bu sefer sandalyeyi siz ayakta tutmaya çalışırsınız ve kısa vadede tükenirsiniz. Üç ayağında da problem varsa artık yeni bir sandalye olmazsa oturamayacağınız kesindir. Ağaç olmadığınıza göre lütfen bulunduğunuz işi, yani sandalyenizi değiştiriniz.
Mutluluk elbette ki tek taraflı değildir ve bence algı biçimine indirgenebilecek kadar da basit değildir. Sonuçta sonsuz sabrımız olamayacağına göre saddece algı ile mutluluğu yönetebilmemiz de mümkün olmadığı kanaatindeyim. Dolayısı ile çalıştığınız firma ve kişilerin de etkileri çok önemlidir. İlişkiler ise karşılıklı güven ortamında beklentilerin karşılanması yönetimidir. Bu beklentilerin kişi (ego) temelli olması problem oluşturacağı için sistemsel bazda tüzel şirket kimlikleri özelinde yönetilmesi, iş hayatında kurumsallık diye adlandırılan olgudur ve güvenin temelidir.
Kurumlarda mutlu çalışan karlılığı doğrudan etkilemektedir. Bu kapsamda iş yerinde statüsel beklenti yönetimi özelinde baklırsa patron/yönetim kurulu için odak; şirketin karlılığı ve sürdürülebilirliğidir. Şirkete para kazandıramıyorsak, mutluluk bize haram olacaktır. Yöneticilerin beklentileri ise ilgili oldukları bölüme ait işlerin zamanında ve hatasız çıkmasıdır. Yönetilebilirlik anlamında kurumlar işin bütünlüğünü, kalitesini ve sonuçlarını irdelerler. Liderlik/ilk amir seviyesinde ise işinsosyal boyutu ve nasıl yapıldığı konuları da önem kazanır. Çünkü birebir iletişimde olduğunuz kişiler ile ilişkileriniz, kendinizi ifade ediş şekliniz, olaylar karşısındaki yaklaşım ve tepkiniz, işin kalitesine, zamanına, takım motivasyonuna vb.. doğrduan etki etmektedir. Unutmayın, yetenekler eğitim ile kazandırılır ama karakter öyle kolay değişebilen bir şey değildir. Bu karşılıklı ilişkide ise çalışanın işini en iyi (beklenilen) seviyede gerçekleştirmesi, mutluluğu getirecektir. Şirket bunu görmüyor ise, bu noktada liderlik ve yönetici kademeleri kendini sorgulamalı, üst yönetim ise bunu denetleme mekanizmasını oluşturmalıdır.
Büyük şirketlerde insan kaynakları gözünden işin koşullarını belirleyen en etkenler piyasa, arz/talep ilişkisi ve rakip firmalardır. Çalışılan sektörde meslektaşların sayısı fazla ise daha az paraya iş bulabilirsiniz. Yine firmanın rakiplerinin sağladığı imkanlar sizlere sunulanlara referans oluşturacağı için, çıtanın üst seviyeye gelmesi konusunda beklentilerinizi çok yukarıda tutmak, mutsuzluk getirecektir. Kıyaslar yapılırken hep en iyilere göre değil, kötülere de bakmalı, sadece beklenti özelindeki pozitiflere değil, eldeki pozitifler ile de denge gözetilmelidir. Çıtayı yükseltmek için talepkar olmalı fakat psikolojik açıdan rahatlık için mümkünse beklentili olmamanızı öneriyorum.
Sene 2021 olmuşken, artık insan kaynaklarının sadece işe alım ve çıkartım görevleri yanında çalışanların mutluluğu, motivasyonu, kariyer planı, sosyal etkileşimi hatta psikolojileri üzerine çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Sirkülasyonu azaltmanın, daha iyi eleman bulmaktan önemli olan şirketlerin başarılarının ve mutluluklarının da daha fazla olacağını anlamaları gerekiyor. Bence hiç birimiz bir sayfa kağıt ile anlaşılacak kadar basit değiliz ve eliminasyonların artık cv yerine özelleştirilmiş sınavlı mülakatlar üzerine kurgulanması gerektiğini düşünenlerdenim. İnsana değer vermek, onu özellikleri olan bir makina gibi değil, ne kadar tutkulu, amaçları firmaya ne kadar uygun gibi yeterli parametreleri özelinde de incelenmelidir. Çalışanların mutluluğu için geleceğini öngörebilmesi ve kariyer planlarının oluşturulması artık zaruridir.
Sonuç olarak iş hayatında mutlu olabilmek için beklentilerimizi, amaç ve hedeflerimizi, ilişkilerimizi ve bakış açımızı doğru yönetmek gereklidir. Odak noktamızı olumlu ve pozitif kılmalı, ilişkiler özelinde objektif, amaç ve hedeflerimizde subjektif olmalıyız. Olması için elimizden geleni yaptık, değişime açık olduk ama hala bir şeyleri değiştiremiyor veya değişeiyorsak, mutlu değilsek, belki de artık yeni bir sayfa açmamızın zamanı gelmiş demektir.
Burhan Şahin